AKP, döneminde Kürt siyasi hareketi ve medyasına yönelik KCK davalarında ‘terör örgütüne müzahir’ gibi suçlama senaryolarına tanık olurken, ‘casusluk’ suçlaması diğer temel yöntemi oluşturdu. Altı yıl gündemde kalan ‘Büyükada davası’ AKP döneminin ‘casusluk’ senaryosuna dayandırılan hacimli davaların ilkiydi.
5 Temmuz 2017’de Büyükada’da dijital güvenlik konulu bir çalıştaya katılan 10 insan hakları savunucusu, kaldıkları otelden, yapılan baskınla gözaltına alındı. Akşam gazetesi 7 Temmuz 2017’de “Tertip Komitesi Büyük Ada’da!” manşetiyle yaptığı haberde “Kılıçdaroğlu İstanbul’a yaklaşırken, sinsi plan deşifre oldu. Büyükada’da gözaltına alınan 11 kişinin, yeni Gezi provokasyonuna hazırlandığı belirlendi” ifadelerini kullanırken, Star gazetesi 11 Temmuz’da “Büyükada’da İngiliz Parmağı” manşetiyle çıktı.
Ekrem İmamoğlu, Necati Özkan ve Merdan Yanardağ’ın tutuklanmalarına karar verilen soruşturma da, “İngiliz casusu” olduğu iddiasıyla önümüze konulan Hüseyin Gün’ün ifadelerine dayandırılıyor. İktidar medyasında itirafçı Hüseyin Gün’ün ifadesinden yola çıkarak atılan manşetler, Büyükada davasında olduğu gibi, “Casusluk için aranan deliller bulundu” havasındaydı. Az sayıda basın organında ise, Hüseyin Gün’ün ‘casus’ olduğu yönünde bir itirafı bulunmadığı ve İmamoğlu, Özkan ile Yanardağ’ı casuslukla suçlayan bir vurgusu olmadığı dile getirildi.
Ne var ki, şu önemli nokta gözden kaçıyor. Hüseyin Gün, doğrudan suçlama yapmıyor ancak kendisinden istenilen suçlama şablonunu destekleyici bir anlam çerçevesi sunuyor. Gün’ün 262 sayfalık ifadesinin son 100 sayfasında bunun işaretlerini görüyoruz. Son bölümde ise bu daha baskın hale geliyor.
Gün ifadesinin başında şöyle diyor: “Necati ÖZKAN isimli şahsı 2019 yılı ilk seçimleri iptali sonrası mayıs sonları yada haziran ayları başında, yani 2. Seçim öncesinde manevi anne olarak bildiğim Seher Elçili ALAÇAM vasıtasıyla tanıdım. O dönemde manevi annem bana Necati ÖZKAN isimli şahsın ertelenen seçimle alakalı bir kampanyası olduğunu ve benim o konuda Necati ÖZKAN’a yardımcı olmamı rica etmişti. Bunun sebebide benim sosyal medya analiz konularında şirketimin olması sebebiyleydi. Fakat bu talebin Necati ÖZKAN tarafından mı yoksa manevi annem tarafından mı gündeme geldiğini bilmiyorum. Devamında Necati ÖZKAN isimli şahıs ile Etiler’de bulunan ofisinde görüştüm. Bu görüşmede beraberimde manevi annemde vardı.”
(Not: Tüm dil yanlışları ifade tutanağında olduğu şekliyle aktarılmıştır. F.P)
Daha sonra Hüseyin Gün, manevi annesinin hatırıyla, 2019 yılında İstanbul’da tekrarlanan seçimlerde İmamoğlu’nun kampanyası için, sahibi olduğu dijital veri analizi şirketi üzerinden sınırlı bir destek sunuyor ve bağlantı noktası Necati Özkan. Merdan Yanardağ’ı manevi annesi aracılığıyla tanıdığını söylüyor ve kendisine birkaç kez küçük miktarlarda zarf içinde para yardımında bulunduğunu iddia ediyor. Daha Merdan’ın ifadesi dahi alınmadan yayın yönetmeni olduğu TELE 1’e kayyım atanmasının ‘kumpasın dibi’ diye tabir edebileceğimiz kadar fütursuzca olduğunu belirtmeden geçmeyelim.
‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ sözlerinin sahibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kemal Kılıçdaroğlu’yla ilgili olarak, miting meydanlarında kullandığı, kurguya dayalı montaj yoluyla üretilmiş olan karalama videosu için “Gençlerimizin kıvrak zekasının ürünü” sözlerini hatırlarsak, bu son soruşturmada da başsavcılığın hangi zemin üzerinden hareket ettiği daha iyi anlaşılır.
Hüseyin Gün, telefon bilgi kayıtları içinde eski devlet başkanları, başbakanlar, eski büyükelçiler, CIA, MI6 ve MOSSAD’ın da aralarında olduğu istihbarat örgütlerinin eski yöneticileri gibi pek çok isme dair telefon bilgileri yer alıyor. Çoğunun iş ilişkisi nedeniyle kayıtlı olduğunu ve görüştüğünü hatırlamadığını dile getiriyor. Hatırlaması da gerekmiyor zaten. Tüm bunlar İmamoğlu, Özkan ve Yanardağ’a karşı üretilmek istenen suça renkli bir arka fon oluşturuyor mu, oluşturuyor. Gerisinin bir önemi yok.
Hüseyin Gün’ün İmamoğlu ile tek görüşmesi, seçimler kazanıldıktan sonra, kendisinin de ifadesiyle 10 dakikalık bir nezaket ziyareti biçiminde oluyor. Gün’ün ifadesinde bu görüşmeye dair üç fotoğraf var. Birinde Hüseyin Gün, manevi annesi Seher Alaçam ve İmamoğlu birlikte gözüküyor, diğer iki karede ise İmamoğlu ile Alaçam yer alıyor.
Hüseyin Gün, uzun süredir görüşmediği Necati Özkan’a yıllar sonra iktidarın operasyonunun hedefi olması üzerine şu WhatsApp mesajını atıyor: “Necati Bey, uzun zaman oldu konuşmayalı, hatırlayacağınız üzere en son diyaloğumuz Eylül 2019. Umarım afiyettesinizdir demek isterdim ancak size karşı yürütülen akıl dışı komplo çabalarını yeni duydum. Çok geçmiş olsun. Yardımcı olabileceğim bir şey varsa, lütfen çekinmeden söyleyin. Bunu tüm samimiyetimle iletmek istiyorum. Birbirimizi iyi tanımıyor olsak da, Jöntürk terbiyesi gereği, aynı düşüncelere sahip olanların zor zamanda birbirine destek olması gerektiğine inanıyorum. Hüseyin.”
Soruşturmasında “Necati Özkan isimli şahsa tavsiye/talimat verme sebebiniz nedir” diye sorulduğunda Gün, “Necati ÖZKAN isimli şahsa ne ile alakalı konularda gündem yaratmaları gerektiğini söyledim” yanıtını veriyor. Bu vurgu ne tek başına tavsiye ne de talimat olarak adlandırılabilir ama her ikisine de açık.
Sorgusunun en sonunda ise Hüseyin Gün’e şu soruluyor: “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 25/10/2025 tarih ve 2025/57354 sor. Sayılı yazısında Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce tanzim edilen rapor içeriğinde İmamoğlu suç örgütü yöneticisi olduğunuz yönünde değerlendirilmede bulunulduğu anlaşılmakta; Herhangi bir suç örgütü içerisinde yer aldınız mı?” Gün’ün yanıtı şu oluyor: “Ben kesinlikle İMAMOĞLU suç örgütü ya da başkaca bir örgüt içerisinde yer almadım. Sadece Ekrem İMAMOĞLU’na iletilmek ve seçim kampanya sürecinde kullanılmak üzere yapmış olduğum analiz çalışmalarını Necati ÖZKAN’a ilettim. Ancak bu yaptığımın bir suç olduğunu veya bu kişilerin bir suç örgütü olduğunu kesinlikle bilmiyordum. Bir suç örgütü olduğunu bilseydim kesinlikle böyle bir çalışmada yer almazdım.”
Gün’ün ifadesinin en sonunda ise, Necati Özkan’a ‘Eski CIA Ççalışanı Aaron Barr’dan söz ettiğini, onun yaptığı çalışmaları Özkan’a aktardığını ve bundan İmamoğlu’nun da haberdar olduğunu söylüyor. Bu ifadelerin suç delili teşkil edemeyeceğini bu senaryoyu yazanlar da biliyor. Ancak ayak bağı gördükleri bir kanala kayyım atadılar ve İmamoğlu, bir davayla daha cumhurbaşkanlığı adaylığı ihtimalinin dışına itildi. Bir süre sonra bu suçlamalar zaten düşecek. Önemli olan onlara biçilen süre içinde hükümlerini icra edebilmeleri.
https://www.evrensel.net/yazi/98010/akp-doneminin-populer-sektoru-suc-icadi